Hayatın karmaşıklığını ve duygusal derinliğini nasıl basit bir şekilde ele alabileceğinizi keşfedin. Duygular, olaylar ve hikayeler arasındaki dengeyi anlamanın yollarını öğrenin.
Hayatın Romanı: Basit Olanı Karmaşıklaştırma
Akşamları, belirli frekansta çalan müziklerle kendimi buluyorum. Erken yatma kararım var; on iki benim için erken. Bazen işler yolunda gitmiyor; bir filme takılıp geç saatlere kalıyoruz ya da gün içinde işler aksamış bir şeyler akşama sarkmış oluyor. Bu durumlarla başa çıkmayı uzun bir süredir deniyorum. Başarıyor muyum? Bazen evet, bazen hayır. Aslında, basit olanı karmaşıklaştırmaya alışmış zihnimi eğitmeye çalışıyorum çünkü hayat öyle çok da karmaşık yaşanmıyor.
Hayat, bir roman gibi iki katmanlı; aslında çok katmanlı, ama net iki hattan oluşuyor. Birincisi olaylar hattı, ikincisi ise duygular, duyular, düşüncelerle ilerleyen, ana hattı dolduran ve derinleştiren unsurlar. İşte hayat aslında o ilk olaylar hattı kadar sade ve basit. Her şey, birbirini etkileyen, dönüştüren unsurlar ve olaylardan oluşuyor.
Yağmur yağıyor ve ıslanıyorsun. Paran bitiyor ve aç kalıyorsun. Birisi ölüyor, yalnız kalıyorsun ve yas tutuyorsun. Yas, zihnin hissetmeye alıştığı bazı duyguların yoksunluğunu yaşamasıymış. Hayat o kadar basit işte. Ama bu kadar düz anlatılan bir hikaye ne kadar sıkıcıysa, öyle bir hayat da çoğumuz için sıkıcı oluyor. Ne de olsa, zihni çalışan, fikir üreten ve duygularla yaşayan varlıklarız. Karmaşıklaştıran da bu. Yaşanan duygular ve uyarılan duyular, güzel bir şekilde birbirine örülmüş gibi gelmiyor bize. Belki de sadece geliyorlar, canları nasıl isterse öyle.
Yağmur bana özel yağmıyor ama saçlarımı yeni yaptırmışsam ve yağmura yakalanmışsam ona kızıyorum. Şansızlık diyebiliyorum. Hatta ‘yağacak zamanı buldun!’ diye onu azarlayabiliyorum. Bir şekilde kendime bağlıyorum o yağmuru. Arkasından işten çıkarılırsam ve bir anda boşlukta, parasız kalırsam, bir de üstüne kedim ölürse, hepsiyle ayrı ayrı baş etmek zor geldiği için belki de, onları bir hikayeye örüyorum, toparlamak için. Hepsini içine alacak bir hikaye yazıyorum. O yazdığım hikaye parça parça duran hayatımı toparladığı ve köklediği için, sonrasında yaşadığım her şeyi bir şekilde o hikayeye uydurmaya çabalıyorum. Uyuyorsa tutuyorum, uymuyorsa atıyorum.
Bir roman fikrine tutunur gibi ona tutunuyorum. Artık bu noktada akıştan çıkma ihtimalim yüksek. Dikkatimi başladığım hikayeyi tamamlayacak şeylere çeviriyorum. Algım daralıyor. Her yağmur benim şanssızlığım oluyor, işten çıkarılırsam, parasız kalırsam... Hepsi oraya bağlanıyor. Oysa o ilk yağmura dönüp olaylara yalın bakabilsem, hikayemin yönünü değiştirebilir, yeniden yazabilirim sanki.